Bir Dinozorun Anıları / Mina Urgan


*İhtiyarlar ne yaparlar? 
Anılarını yazarlar.
 Ben de bunu yapıyorum işte.

Günce tutmak alışkanlığı olmadığı; ancak altmışından sonra ve yanlız yolculuklarımda notlar tuttuğum için, bu dinozorun anıları biraz kopuk kopuk olacak. 

Üstelik belleğim de hiç güçlü değildir. Bunun nedeni, bir çok şeyi kafamdan tamamıyla silmek istememdir belki de. Çünkü bizi derinden yaralayan olayları hiç anmamak, tümüyle unutmak daha doğrusu unutmuş gibi davranmak zorundayız yaşamaya devam edebilmek için. 

Bir kadın düşünün, kendisi küçücük ama evreni kendi içinde yaşadığı dünyası koskocaman. 
 Doğduğu şehir kocaman, yaşadığı muhit kocaman, bilgi seviyesi  keza daha kocaman.
Kendisine dinozor diyebilecek kadar alçak gönüllü, insanların alışkanlıklarıyla yaşlanmasını dileyecek kadar sigaraya düşkün. 

Anılarında kendi tatlı ailesinden bahsedip başından geçen olayların hemen hemen hepsini birçırpıda derya deniz güzellikte  dudak uçaklatan cinste kıskandırarak anlatan Mina Urgan...


Neden mi? Mina Urgan’ın yapmadığı iş, gezmediği yer, tanışmadığı insan kalmamış da ondan.

 Neyzen Tevfik’ten tutun da Abidin Dino’ya kadar, Fransa’dan tutun da St.Petersburg’a, okuldan kaçıp yüzmelere gidip de İstanbul Üniversitesi İngiliz ve Edebiyatı bölümünde profesörlüğe kadar.
Mina Urgan kendisini en çok dobra yönüyle sevdirmiş biridir. 

   Kendine has tavrı, hayata bakış açısı, gençlere önder olacak duruşuyla halis muhlis bir havasıyla  çağının en güzel zamanlarını değerli İstanbul ambiyansını dolu dolu yaşamış eşraflı ve cemiyet hayatından gelme soyunun derinliğinde sosyal ve entelize kültürü alt ve üst  segmentlerde  boyutlar arasıbizlere yaşayarak hissettirmiştir. 

Hen filozof ,hem bir dahi, hem girişken  çevresinin de yardımıyla okumuş araştırmış iyi eğitim görmüş kalender bir kadındır Mina Urgan.

Yalın hayat anlayışı  ve çalışkan yönlülüğüyle   tokat gibi yüzümüze çarpan sevimli sözleriyle biz okuyucularını derinden etkilemeyi başarmış şahsına munhasır bir kişiliktir kendisi keza.


Hayat Hikayesinin özü derinlerde 

Mina Urgan, 1 Mayıs 1915 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Şimdiki adı Robert Lisesiolan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde eğitim görmüştür. 
 Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi Bölümü’nü bitirmiştir.
 Aynı fakültede İngiliz Filolojisi Bölümü’nde doktorasını yapmış  ve “Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar” isimli çalışmasıyla 1949’da doçent ünvanını almıştır.
 1960 senesinde profesör olarak öğretim üyeliğine devam eden ünlü yazar, 1977’de İstanbul Üniversitesi’nden emekli olmuştur.

Mina Urgan, çevirmen ve yazar olarak yeteneği, geniş bakış açısı, Türk ve İngiliz diline hakimiyeti ve edebiyata kazandırdıkları ile mesleğinde duayen olarak görülmüş.
 İngiliz Edebiyatı Tarihi isimli çalışması başta olmak üzere, Shakespeare, Virginia Woolf, Thomas More üzerine yaptığı incelemelerle dikkat çekmiştir.
Akademik kariyeri yanı sıra, profesör olduğu sene Türkiye İşçi Partisi’ne giren Mina Urgan, 1977 senesinde emekli olduktan sonra Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin kurucu üyeliğini yapmıştır.
15 Haziran 2000 günü 85 yaşında vefat eden Mina Urgan’ın anısına, çalıştığı İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Bölümü her yıl bir öykü yarışması düzenlemektedir.
 Eserleri:
Shakespeare ve Hamlet (1984)
Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More (1984)
İngiliz Edebiyatı Tarihi (1986-1993)
Virginia Woolf (1995)
D.H. Lawrence (1997)
Bir Dinozorun Anıları (1998)
Bir Dinozorun Gezileri (1999)

Çevirileri:
Moby Dick – Herman Melville
Meselenin Kalbi – Graham Greene
Arthur’un Ölümü – Sir Thomas Malory
Sineklerln Tanrısı – William Golding
Troilus ve Cressida – William Shakespeare
Atinalı Timon -  William Shakespeare

Mina Urgan'dan özlü sözler.

*Bernard Shaw, yaşını açıkca söyleyen bir kadından korkulması gerektiğini; çünkü bunu açıklayan bir kadının her şeyi açıklayabileceğini söyler.

*Bana kalırsa bir insanın yaşamında, en güzel yıllar gençlik değil, otuzbeş ile kırkbes yaş arasıdır. Gençliğin sıkıntılarından  kurtulmuş, yaşlılığın sorunlarıyla henüz karşılaşmamışsınızdır. 

*Belli bir yaşa kadar siz çocuklarınızı azarlarsınız. Ondan sonra da çocuklarınız sizi azarlamaya başlar.

*Akıllıca kullanılan ölçülü bir hoşgörü çocukları da yetişkinleri de eğitmek, doğru yola getirmek açısından çok yararlıdır. 

*Açık seçik taraf tutuyorum. Yobazlığa karşıyım, Irkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. 
İnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım.
 Sosyalizmden, sevgiden, kardeşlikten aydınlıktan yanayım.

*Bedenin çöküşü, beynin temposunun ağırlaşması bir yana, bir çok felaketi vardır ihtiyarlığın.
 Bunların en korkuncu sevdiklerinin ölümüdür.
 En yakın arkadaşların ölür, gencecik insanlar ölür, doğurduğun çocuk ölür.

*Bazı ihtiyarlar, yaşlılığın aydınlık gündüzlerini değil, sadece karanlık gecelerini yaşarlar. Çünkü yaşlılığı ne denli övsek de yaşlanmanın mutluluklarını n denli yağlandıra  ballandıra sayıp  döksek te, ihtiyarların gündüzlerinin değil ama   gecelerinin güç geçtiğini  itiraf etmek zorundayız. 

Gündüzleri kitap okur gazete okursunuz. Biraz yazıp çizersiniz, televizyon da ilginç bir şey varsa onu izlersiniz eve yiyecek almak için sokağa çıkarsınız, bir süre parkta oturursunuz, elinizle dostunuzla telefonda konuşursunuz yani durumu idare edersiniz. 

Ama geceleri her şey değişir, ilkin uyur bir iki saat sonra uyanırsınız, uykunuz iyice kaçmasın diye ışığı yakıp kitap okuyamazsınız, gündüzleri hiç aklınıza getirmediğiniz gözlerden uzak kuytu köşelere gizlediğiniz dertlerinizin hepsini birer birer ortaya çıkarıp kurcalamaya başlarsınız. 
Gündüzleri tıkır tıkır işleyen savunma mekanizmaları bozuluverir çaresiz kalırsınız. 

*İnsanlar şaşırtıcı, hem de çok şaşırtıcıdır.
 Yakından tanıdığınız bencil ve aptal sandığınız bir kişi günün birinde, öyle güzel bir şey yapar öyle duyarlı öyle derin bir söz söyler ki afallayıp kalırsınız. Bunu tam tersi de olur ne yazık ki duyarlı ve zeki sandıklarınız, aklın alamayacağı kötülükler, ya da aptallıklar yapabilir. 

*Dostluk sorunlarına değinecek olursak; Ancak aşk ilişkilerinin çapraşık olduğu sanılır. Oysa bütün insan ilişkileri , aile  içi ilişkiler de, dostluk ilişkilerigibi aynı derecede çapraşıktır. Dostlar birbirineşı özen göstermezlerse, aşk gibi dostlukta kolayca yara alabilir.  

Herkesin aşk acıları vardır. 
Benim dostluk acılarım oldu.
 (Behice Boran)

*Bir insan ne denli üstün zekalı ve bilgili olursa olsun, eğer duyarlılıktan yoksunsa; kafa açısından görkemli bir dev, duygu açısından zavallı bir cüceyse, ben neyleyeyim böyle bir adamın dostluğunu?

*Kırkına kadar yaşadığımız her olayın bir yeri, bir önemi bir anlamı vardır. 

Kırkından sonra tempo inanılmaz bir şekilde hızlanır.
 Bir bakarsınız daha dün olduğunu sandığınız bir şey, on beş yıl once geçmiştir.
 Bir bakarsınız kucağınıza aldığınız küçücük çocuklar, kocaman delikanlılar, kızlar oluvermiştir.
 Bir bakarsınız siz de almışbeş yaşına gelmişsiniz. 
İste yaşlılık o sırada başlar.
 Yetmiş beşine kadar ağır ağır, yetmiş beşinden sonra hızla yaşlanırsınız. 

Yaşamınızın bu son döneminde, her zaman olduğunuzdan daha yiğit, çok ama çok yiğit olmanız gerekir.

*Yanlız yaşlıyken değil, gençken de kendine acımak, bir insanın kendi benliğine karşı işleyebileceği suçların en yıkıcısıdır.

* '' Kızım'' dedi, ''Bir kadının namusu belinden aşağısında değil, burada kafasındadır. 
Farz edelim ki parası olduğu için bir adamla evlendin. 
Sen namussuz bir kadınsın bunu yaptığın için.O adama bağlı kalsan da onu hiç aldatmasan da, gene namussuzsun.
 Çünkü parası yüzünden oturuyorsun o adamla.
 Asıl orospuluk budur.
 Para uğruna cinsel ilişki kurmaktır orospuluk .
 Hiç menfaat gütmeden başkalarına kötülük etmeden sevgili değiştiren bir ben orospu demem, çapkın kadın derim ancak. 
 Senin çapkın bir kadın olmanı istemem. Ama çıkarını kollayan nikahlı bir kadın olacağına, çapkın bir kadın ol daha iyi''

*Erkekler en büyük çatışmalarını babalarıyla yaşarlar.
 sevgiyle karışık en acımasız kinlerini onlara karşı duyarlar. 

*Az ömrüm kaldığı için kitapları seçerek ve özenle okuyorum.
 Kısıtlı vaktimi yeni ama değersiz bir kitaba harcayacağıma daha önce bir kaç kez okuduğum sevdiğim kitapları yeniden okumayı yeğ tutuyorum. 

*Karpuzu kestin baktın ki kabak.
 Gene de zorla yiyecek misin  o karpuzu..
 Fethi Naci


*Çocukluğumun ve gençliğimin İstanbul'u Yeniköy'de başlar.
 Şişli'de biterdi.
 Boğazın Rumeli yakası Sarıyer'de Anadolu yakası da Beykoz'da biterdi. Boğaziçinin sırtlarında yapılanma yok erguvan ağaçları vardı.
 Bazı yalılara giden yollarda küçük köprüler görülürdü.
 Kırlarda laternalı açık hava kahveleri  vardı.
 Çocukluğumun Büyükadası mandolin ve gitar sesleriyle  o güzelim rum ezgileriyle sabaha kadar çınlardı yaz geceleri.

*Keşke Troçki benimle Fransızca konuşsaydı; Fransızcayı nasıl öğrendiğimi nerede okuduğumu filan sorsaydı; Benim onu öldürmeyeceğim besbelliydi. 
 Ama yıllar sonra Meksika'da eve aile dostu olarak rahatça girip çıkan Ramon Mercedes ya da o adı kullanan bir katil kolayca öldürdü Troçki'yi.
 Hem de bir buz kırma aletiyle başına vura vura.

*Şimdi sırası gelmişken Kemalist olduğumu açıkca söylemek isterim. Eskiden tramvaylarda erkeklerin oturduğu bölüme kadınların oturduğu bölümden ayıran perdeyi çok iyi anımsıyorum. Mustafa Kemal o perdeyi de kadını toplum yaşamından dışlayan karanlık köşeleri kapatan tüm perdeleri  de yırttı. Kadınların her açıdan erkeklerle eşit olduğunu savundu.
 Mustafa Kemal tam anlamıyla bir devrimciydi.
 1789 Fransız ihtilali kadar radikal bir değişim yaptı memlekette.
 Giydiğimiz kılıktan okuduğumuz harflere kadar.
 Bu yüzden  onun devrimci kişiliğine inananların kendilerine Atatürkçü değil de Kemalist demelerini daha yerinde buluyorum.

 *Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum.
 Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine, başkaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı. 
Bu yüzden dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana.

*Yirmi yaşındaydım.
 Yirmi yaşındakiler kendilerini pek beğenirler.
 Ben de kendimi bir şey sanıyordum. Sonra günün birinde trenle Anadolu’dan geçerken, lokomotif bir ara durakladı. Ve bir kulübenin önünde kendi yaşımda bir kız gördüm.
 Kız, bir çeşit gururla başına kaldırmış, kayıtsız gözlerle trene bakıyordu. 
Neredeyse göz göze gelir gibi olduk bir saniye.
 İşte o sırada sanki bir şimşek çaktı kafamda.
 “Ben, o kulübenin önündeki kız olabilirdim; o kız da trende, benim şimdi durduğum yerde durabilirdi” diye düşündüm.
 Benim ben olmam, yabancı diller bilmem, üniversite okumum, kültürlü sayılmam, kendi marifetim değil, bir rastlantının sonucuydu sadece.
 O talihsizdi, ben talihliydim, işte o kadar.
 Kendimi bir şey sanan ben, toplumsal ve ekonomik düzenin korkunç haksızlığının bir ürünüydüm sadece: Büyük bir kentte, çok aydın bir çevrede büyümüştüm, en iyi okullarda okutulmuştum; gümüş tepsilerde bana kültür sunulmuşu sanki.
 Ama o kulübenin önündeki köylü kızı olsaydım, etrafımı saran yoksulluğun demir çemberini kıramayacaktım; kültürlü bir çevreden, iyi bir eğitimden yararlanamayacaktım.
 Dolayısıyla ben “ben” olmayacaktım.
 O köylü kızı, benden çok daha akıllı, çok daha yetenekliydi belki de.
 Ama o kulübenin önünde kalmaya mahkumdu ömrü boyunca.

Dönem Türkiyesi & Veda

Bir Dinozorun Anıları romanı 1920 ve 30 yılların Türkiye'si hakkında ayrıntılı bir şekilde bilgi edinmemizi sağlıyor.

 İnsanların masumiyeti, canla başla bir milletin var edilmesinin savaşıdır 20’li yıllar.
 Halk bir savaştan çıkmış yorgun ancak yeniden doğmaya hevesli, Atatürk’ün hayal ettiği, Çağdaş Türkiye Modeline yürekten bağlıdır.

 Okuma yazma bilmeyenin kalmaması için seferberlik ilan edilmiş.

 Latin harfleri artık yoğun bir şekilde dergi ve gazetelerde kullanılmaktadır. 

Bir millet düşünün ki; kılık kıyafetinden, yaşam biçimine, yönetim şekline kadar değişmiş. 

Bu kişilikli uygar yaşam öylesine sevilmiş ve öylesine içten  benimsenmiş. 
Bu romanı  okurken ne oldu da bu hale geldik demekten kendini  alamıyor insan..

Okumanız ve bu dinozor kadını fazlasından ziyade sevmeniz dileğiyle, özellikle de gençlere verdiği dersler kitaplarda okullarda okutulacak cinsten. 

 Dikili / İzmir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AVŞA ADASI & ERDEK & KİRAZLI MANASTIRI KEŞİFTEYİZ

YENİ YIL GAZELLEMESİ

ISLAND OF MARMARA

METAMORFOZ GÖKÇEADAM

KAMP VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜNDE ARA ÖĞÜN / SMOOTHİE ÇEŞİTLERİ

Frida Kahlo'nun Renkli Dünyasında Olmak.