İçimdeki Tarkovsky


Koca bir evreni içinde taşıyan insan; 
işte  benim tek ilgi odağım. 
Zira hayat, her zaman hayal gücümüzden daha zengindir. 
Bu yüzden gerçek bir sanatçı, ancak kendisi açısından hayati bir zorunluluksa yaratma hakkına sahiptir. 
Bende sinema sanatıyla seyirciye hayatın gerçek akışını neredeyse hiç bozmadan aktarma yeteneğini taşımak istiyordum.
 Sinema sanatının gerçek ''şiirsel'' özü burada yatar. 

Benim 'kurgu sineması'nı reddetmemin sebebi, seyircinin perdede gördüklerini kendi deneyimleriyle bağdaştırmasına imkan tanımamasıdır. 
Biz sanatçıların taşıdığı  tek sorumluluk, kendi yapıtlarımızın düzeyini yükseltmektir. 

Nitekim ben de kendi filmlerimde hep birlikte yaşadıkları insanlara bağlı olmalarına yani özgür olmamalarına rağmen ''içlerindeki'' özgürlüğü korumasını bilen insanları anlatmak istemişimdir. 
Tarkovsky  - Mühürlenmiş Zaman 1985


Tarkovsy’nin filmleri hakkında konuşmak zordur.  
Çünkü filmleri belirli bir öykü üstüne, belirli bir fikir iletimi üstüne kurulmaz. Daha çok bir manevi deneyim talep eder.

 O deneyimi yaşayan insanlar için eşsizdir, o deneyimi yaşayamayanlar için ise sıkıcı, yavaş, durağan ve anlaşılmaz! Ancak, bunun entelektüel bir seçkincilikle ilgisi yoktur. Tam tersi, Tarkovsky bir sanat eserini deneyimlemek için açık yüreklilik ve teslimiyetin yeterli olduğunu düşünür. 

Sanatçısının yakarışını kulaklarında duyabilen bir açık yüreklilik!

Tarkovskynin Her filmi ayrı güzeldir ayrı dokunaklı seçkin rüyalar içinde, anılara yolculuk eden duru bir güzelliğe sahip liriksel şairimsi. 

Tarkovski ödül kazanan kısa filmi Silindir ve Keman’ın (1960) ardından ilk uzun filmi İvan’ın Çocukluğu'dur.
 İkinci Dünya Savaşı sırasında partizanlarla birlikte casusluk yapan bir çocuğun hikayesini anlatan film, Venedik Film Festivali’nde büyük ödül kazanmıştı.
 Bunun ardından Tarkovski, epik ve alegorik bir film olan Andrey Rublev’i (1966) çekti. Yapımı üç yıl süren filmde 15. yüzyılda yaşayan bir ikona ressamının yaşamı topluma Tanrı’ya ve sanata olan inancını yitirişi anlatılıyor..

 Filmin bitimindeki ünlü çan yapımı sahnesinde ruhunun yeniden canlanışını anlattığı çağdaş Sovyet sanatçısına  göndermeler yaptığı için yıllarca raftan inemeyen film, 1969’da Batı’da gösterime girdi ve büyük beğeni topladı. Tarkovski’nin çoğu filmi gibi burada da ağır ilerleyen, zengin dokulu bir tuval ve duygusal bir doruk noktası vardı. 

Tarkovski’nin sonraki filmleri ise genellikle başka dünyaları anlatıyordu: Solaris’te (1972) bir uzay gezgininin fantezileri gerçeğe dönüşüyordu; İz Sürücü (1979) gizemli ve yasak bir çorak “bölge”de geçiyordu; Kurban (1986) Nükleer kıyametten birkaç saat öncesini konu ediniyordu. 
işisel ve çok katmanlı bir görsel şiirselliği olan Ayna (1976), sanatçının Sovyetler Birliği’nde İkinci Dünya Savaşı sırasındaki gençliğine anlatıyordu..

 Tarkovsky’nin gerçek hayattaki annesi filmde sanatçının annesini oynuyordu..

 Babası ünlü şair Arseniy Tarkovski’yse kendi şiirlerini seslendiriyordu. 

Tarkovski 1980’lerin başında SSCB’nin dışında çalışmaya başladı, 1983’te İtalya’da Nostaji’yi yaptı.

 Ardından Ingmar Bergman’ın yapım ekibinden oyuncu Erland Josephson ve görüntü yönetmeni Sven Nykvist gibi önemli kişilerle İsveç’te Kurban’ı (1986) çekti.

 Bu filmde Josephson,  fedakarlık sayesinde dünyayı yok olmaktan kurtaran ünlü ve emekli bir sanatçıyı /entelektüeli oynuyordu.


“Sanat Yaratıcının aynadaki cilvesidir.

 Biz sanatçılar bu jesti tekrarlamaktan, taklit etmekten başka birşey yapmıyoruz.
 Bu yüzden, Yaratandan bağımsız bir sanata asla inanmıyorum.
 Tanrısız bir sanata inanmıyorum.
Sanatın anlamı yakarmadır. 
Bu benim yakarışım, eğer bu dua bu yakarış benim filmlerim insanları Tanrıya yöneltebilirse ne mutlu bana. 
Yaşamım esas anlamını bulacak.
 Ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. 

Hizmet etmek fethetmek demek değildir.

“Tarkovsky bana göre gelmiş geçmiş en iyi, yeni bir anlatım yaratan, hayatı bir yansıma ve rüya olarak ele alan ve filmin doğasına sadık en iyi yönetmendir.”
Ingrid  Bergman
Kaynak: Mühürlenmiş Zaman

Ayna - Zerkalo (1975) 

''Ben insanım, ben orta yerindeyim evrenin,


Ardımda sayısız tek hücreliler, önümde sayısız yıldızlar.

Ben  bunların arasında uzandım dosdoğru,

İki kıyıyı bağlayan deniz, İki uzayı birleştiren köprü.''

İvan'ın Çocukluğu (1962) 











Andrei Rublev (1966





Solaris - Solyaris (1972)



    Ne olursa olsun bir meta olarak tüketilmek istenmeyen her türlü sanatın amacı, hiç şüphesiz kendine ve çevresine, hayatın ve insan varlığının amacını açıklamak, yani insanoğlunun gezegenimizdeki varoluş nedenini  ve amacını göstermek olmalıdır. Hatta belki de hiç açıklamaya bile kalkmadan onları bu soruyla karşı karşıya bırakmalıdır.”(Mühürlenmiş Zaman)
İz Sürücü - Stalker (1979) 
“Zayıflık harika bir şeydir, güç hiçbir şey. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir, öldüğü zaman ise sert, kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken zayıf, esnek ve tazedir. Kuru ve sert hâle geldiğinde ölür. 
Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık ise varoluş tazeliğinin ifadeleridir. 






Nostalji - Nostalghia (1983) 










Kurban - Offret (1986) 














Sinema insanlığa hiçbir şey öğretemez.
Çünkü insanlık hiçbir şey öğrenmeyeceğini son 4000 yılda ispatlamıştır. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AVŞA ADASI & ERDEK & KİRAZLI MANASTIRI KEŞİFTEYİZ

YENİ YIL GAZELLEMESİ

ISLAND OF MARMARA

METAMORFOZ GÖKÇEADAM

KAMP VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜNDE ARA ÖĞÜN / SMOOTHİE ÇEŞİTLERİ

Frida Kahlo'nun Renkli Dünyasında Olmak.