KIŞ UYKUSU : NURİ BİLGE'DEN YANLIZLIK VE İÇSEL ÇATIŞMALAR // WINTER SLEEP: LONELINESS AND INTERNAL CONFLICTS BY NURİ BİLGE


Nihal,
''Gitmedim, gidemedim''
Artık yaşlandım mı kafayı mı oynattım yoksa, başka bir adam mı oldum. Nasıl istersen öyle düşün bilemiyorum, birkaç gündür içime yerleşen yeni adam inadına  gitmeme izin vermiyor, sende ne olur gitmeme izin verme.
Anladım ki, beni artık İstanbul'a çağıran bir şey yok, her yerde olduğu gibi, orada da her şey yabancı bana, bilmeni isterim ki, senden başka yakınım yok.
Seni her dakika, her saniye özlüyorum, ama gururum elvermediği için hiç bir zaman söyleyemiyorum. 
Senden ayrılmanın benim için ne derece korkunç, hatta olanaksız olduğunu çok iyi biliyorum.
 Tıpkı artık beni sevmediğini bildiğim gibi.
Biliyorum eski günlere dönemeyiz, gerekte yok buna.
Beni bir uşağın gibi, bir kölen gibi yanına al, ve hayatımıza senin istediğin gibi de olsa devam etmemize izin ver.

 Nuri Bilge CEYLAN’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Kış Uykusu’ filmi 2014 yılında vizyona girmiştir. Film gerek afişi gerekse içeriği ile tiyatro sanatının sembolü olan iki yüzlü maskeyi hayatına dahil eden ve kendini Batılı gibi yansıtarak Türk kimliğini gizlemeye çalışan bir aydının hem kendisiyle hem de çevresiyle yaşadığı çatışmaları anlatmaktadır. Aynı zamanda film sadece Türk aydınını anlatmakla kalmıyor, derin eleştiriler de içeriyor.

Yönetmenin filmde bu eleştirileri yönelttiği Türk aydını ise Haluk BİLGİNER’in canlandırdığı Aydın karakteridir. Aydın karakterine geçmeden önce filmin afişinin verdiği mesajla başlamak istiyorum. Filmin afişi 1970 yılında Dostoyevski’nin ‘Beyaz Geceler’ romanı için İlya Glazunov tarafından tasarlanan resmin taklidi şeklindedir. Resmin orijinal hali film içerisinde de Nihal’in odasında Aydın’ın resme doğru baktığı sahnede karşımıza çıkmaktadır. Aslında filmin geneline bakıldığında, Batılı olma çabası içerisindeki Türk aydınına yapılan eleştirilerin, orijinallik başlığı altında birçok sahnede kendini belli ettiği görülebilmektedir.

Filmin baş karakteri olan Aydın’a gelecek olursak; bu karakterin, kendi toplumuna ait değilmiş gibi davranan ve bundan dolayı içerisinde yaşadığı topluma ve kültüre yabancılaşmış bir kişi olduğundan bahsetmek mümkündür.

Film sisli bir doğa görüntüsünün ardından Aydın’ın manzarayı izlemesi ve turistleri görmesiyle başlamaktadır. Bu sahnede etrafa meraklı ve yabancı gözlerle bakan turistlere yer verilmesini önemli bulmaktayım. Çünkü aslında Aydın karakteri de film boyunca sanki bir turist gibi davranarak ve Batılı gözüyle ülkesinde olup bitenler ile ilgili yorumlar yapmaya çalışmaktadır. Aydın’ın bu yabancılaşmasını aslında odasındaki bazı detaylardan bile saptamak mümkündür. Örneğin, duvardaki tiyatro posterlerinin Batı kaynaklı olması ve adlarının da Türkçe çeviri şeklinde olmaması ve Türkçe isimde olan afişlerin yerde olması da aslında Aydın’ın Türk kimliğini gizlemeye çalıştığını gözler önüne sermektedir. Bununla birlikte eski bir tiyatrocu olduğunu ve Türk tiyatrosuna karşı ilgisinin olduğundan bahseden Aydın’ın otelinin adı Othello’dur ve bu isim William Shakespeare’nin aynı ismi taşıyan oyunundan alınmıştır. Bu noktada Aydın’ın kendi içerisinde bir kültür karmaşası yaşadığından ve Türk kimliğini olabildiğince saklamaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Karakteri canlandıran Haluk BİLGİNER’in performansı ve yönetmenin detaylara verdiği özen aslında seyircinin, Aydın’ın kendi özünden uzaklaşmasıyla birlikte yabancılaşma ve ait olamama duygularını derinden bir şekilde hissettiğini fark edebilmesini sağlıyor. Aydın’ın aslında olduğu kişi ile çevresine yansıttığı kişinin farklılığı da filmin neredeyse her dakikasında hissediliyordu. Bu noktada filmde kilit bir role sahip olmamasının yanında Aydın karakterini daha net bir şekilde anlayabilmemizi sağlayan otel müşterilerinden Timur’un bir sahnede Aydın ile atlar üzerine yaptığı konuşma önem arz etmekte. Bu diyalogda Timur gezi için otelde at olup olmadığını sorar. Aydın’ın otelde at bulunmadığını ifade etmesi üzerine Timur “Yok mu, sitenizde at fotoğrafları var da o yüzden” yanıtını verir. Timur’un bu yanıtına Aydın’ın vermiş olduğu karşılık oldukça önemlidir. Aydın’ın cevabı şu şekildedir; “Hıı, o öyle görüntü olsun diye, buralarda yılkı atları çoktur da, sitenin şeyi için öyle manzara.”

Aslında bu cevap Aydın karakterini de oldukça tutarlı bir şekilde yansıtmaktadır. Özellikle Aydın’ın, Necla ve Nihal ile tartışmaları sırasında da Aydın’a karşılık yapılan eleştirilen büyük bir çoğunluğu, aslında onun göründüğü gibi olmadığı, rol yaptığı ve tiyatro oyunlarındaki rollerden bir türlü çıkamayıp kendi olamadığıydı. Filmdeki çekim şekilleriyle de Aydın’ın bu ‘kendini olduğu gibi yansıtmama’ durumunun mesajı verilmiştir. Bu çekimlerden özellikle dikkat çekenleri, bazı sahnelerin ayna yansıması üzerinden çekilmesidir. Bu ayna yansımaları ile birlikte aslında seyirci asıl Aydın’ı görmez. Sadece rol yapan ve olduğunun tam aksi biri gibi davranan Aydın’ı görür. Diğer taraftan Timur ile Aydın arasında gerçekleşen konuşmalardan bir diğer önemli olanı ise, Aydın’ın Timur’a bir Türk Tiyatrosu’nun tarihini konu alan kalın bir kitabı yazdığından bahsettiği sahneydi. Aydın bu sahnede kitabı yazdığından bahseder fakat, filmin sonu hariç herhangi bir sahnesinde kitap yazmasına dair bir içerik söz konusu değildir. Bu noktada aslında Aydın’ın eski bir tiyatrocu olması ve tiyatroya olan düşkünlüğünün yanında kendi özü olan Türk Tiyatrosu’ndan da kaçmakta olduğu yorumu yapılabilir. 

Film hakkında değinmek istediğim bir diğer konu ise, aslında Aydın’dan ayrı birer birey gibi kendilerini yansıtan fakat aslında Aydın’a bağlı olan Necla ve Nihal karakterleri. Film içerisinde iç dünyasında yoğun bir yabancılaşma hissiyle boğuşan tek karakter Aydın değildir. Necla ve Nihal de kendilerini ait hissetmedikleri bir çevrede bulunmanın bunalımını her saniyede yaşamaktadırlar. 

Bununla birlikte yukarıda bahsetmiş olduğum ayna yansımaları bu karakterler için de geçerli. Çünkü bu iki karakter de film boyunca verdikleri kararlardan pişman oluyor, yaptıkları işleri sorguluyor, sürekli bulundukları yerde kendilerini iyi hissetmediklerinden yakınıyor ve çevrelerinde olup bitenleri de sürekli eleştiriyorlar fakat bu durumları değiştirmek adına hiçbir şey yapmıyorlar. 

Aydın’ın kız kardeşi rolündeki Necla eşinden boşanmış bir kadın. Filmdeki rolü ise genel olarak, sürekli Aydın’a karşı gelen, onun yaptığı işi ve düşüncelerini küçümseyen, verdiği kararlardan dolayı pişmanlık hisseden ve birtakım kaygılar yaşayan bir karakter. 

Aynı zamanda her ne kadar Aydın’la tartışma ve İstanbul’a geri dönebileceğini ifade etse bile bunu hiçbir zaman gerçekleştirmiyor. 

Diğer taraftan belki de film içerisinde Aydın’a karşı en dürüst olan kişi Necla’dır. Bunun sebebi ise filmdeki diğer karakterlerin maddi açıdan Aydın’a bağlı olmaları ve bundan dolayı düşüncelerini gizli tutmaları olabilir. 

Fakat Necla karakteri maddi açıdan bir çekincesi olmadığından dolayı düşüncelerini rahat bir şekilde ifade ediyor hatta iğneleyici eleştirilerinin düzeyini yavaş yavaş artırıyor. 

Nihal karakteri ise Aydın’ın kendinden yaşça daha genç olan eşidir. Maddi açıdan tamamen Aydın’a bağlıdır ve tek uğraşı ise ihtiyaç sahibi köy okullarına yardımlar düzenlemektir. 

Nihal, Necla’nın tam tersine Aydın’a karşı dürüst değildir ve genel olarak Aydın’ın gücü karşısında baş kaldıran yerine ezilen konumundadır. Nihal hissettiği yetersizlik duygusundan dolayı kendini köy okullarına yardıma adamıştır.

 Fakat Nihal karakterinin davranışları ve düşüncelerinde birtakım paradokslar yer almaktadır. Bu paradokslara, Aydın’ın parasını aldığı için kendini kötü hissetmesine rağmen gerçekleştirdiği yardımları yine Aydın’ın parası ile yapması ve Aydın’a gelen bir yardım talebini içeren maile olumlu bakmaması örnek olarak verilebilir. 

 Filmde ön planda olan bu kadınlar hakkında genel bir yorum yapmak gerekirse şunu söyleyebilirim: Nihal ve Necla karakterinin arasındaki belki de en büyük fark olan, okumuşluk ve entelektüellik durumunun, toplumun ataerkil yapısı içerisinde bir değere sahip olmadığı, kadının okumuş olsa da olmasa da üzerinde hakimiyet kurulmaya çalışılan kadın olacağı, düşüncelerinin ve hislerinin geri plana atılacağı, söylediklerinin de umursanmayıp görmezden gelinebileceği film içerisinde gözler önüne serilmektedir.

Filmde belki de bizlere en tanıdık gelen karakterlerden biri İmam Hamdi karakteri, ilk göründüğü sahneden itibaren, insandan insana farklı davranışlar sergileyen, kendisinden daha yüksek maddi güce ve eğitim düzeyine sahip kişiler önünde düğme ilikleyen, karşısındakine yaranmaya çalışan ve boyun eğen konumdadır. 

Bu konumda olan, kendi benliklerini başkalarının önünde ayaklar altına alan ve bundan dolayı çevrelerinde saygı duyulan bir insan olmayan kişiler toplumumuzda maalesef ki oldukça fazla.

 Hamdi karakteri de filmde yoksul, eğitim seviyesi düşük, bilgisiz ve dış görünüş olarak estetikten uzak bir kişidir.

 Hamdi’nin film boyunca Aydın’a yaranmaya çalışan tavrının tam tersine kardeşi İsmail ise bu otoriteye karşı gelmekte ve özellikle Nihal’in yardım etme amacıyla yüklü miktarda para teklif ettiği sahnede paraları ateşe atarak tepkisini net bir şekilde göstermektedir. 

Bu noktada aslında toplumun iki yüzünü görmekteyiz. Toplumda bir tarafta zengin insanlar karşısında köle durumuna düşmeyi kabullenip benliğini yok sayan insanlar varken bir tarafta da bu köleliği kabullenmeyip paranın kendi benliklerini ele geçirmesine izin vermeyen insanlar vardır. 

İki kardeşin durumu da toplumun bu farklı yüzlerini temsil ederek film içerisinde yönetmenin değinmek istediği diğer bir eleştiri konusunu yansıtmaktadır. 

Aynı şekilde İsmail’in oğlu olan İlyas’ın filmin ilk dakikalarında Aydın’ın arabasının camına taş aması, özür dilememesi ve el öpmemesi gibi tepkiler de babasından gördüğü boyun eğmeme davranışını benimsediğini göstermektedir. 

Hamdi karakteri ile ilgili önem arz eden noktalardan bir diğeri Aydın üzerindeki etkisidir. 

Hamdi’ye karşı Aydın oldukça sert ve büyüklenmeci bir tutum benimsemekle birlikte Hamdi’den rahatsız olduğunu sürekli olarak çevresindekilerle konuşmalarında dile getirmektedir. Hatta o kadar rahatsız olmuştur ki din adamları ile ilgili yazı bile yazmıştır.

Bu yazının içeriğinde din adamının iyi yetişmiş, oturmasını kalkmasını bilen, kılık kıyafeti düzgün ve çevresine güven veren bir imaja sahip olmasının gerekliliğinden bahsetmektedir. 

Aydın’ın görüşleri aslında bir bakımdan mantıklı gelse de bakış açısı konusunda birtakım kafa karışıklıkları söz konusu olabilmektedir. 

Son olarak filmin adı olan “Kış Uykusu” nun ifade ettiği anlam ve bu ismin Aydın ile ilgisine değinmek istiyorum. Aslında Aydın her ne kadar filmde üzerine en çok eleştiri konusu yüklenen karakter olsa da belki de filmin kış uykusundan uyanan tek karakteridir. Çünkü yukarıdaki satırlarda da ifade ettiğim gibi çoğu karakter hayatları ile ilgili birçok pişmanlıklara ve kafa karışıklıklarına sahipler fakat bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. 

Diğer taraftan Aydın karakteri ise her ne kadar bir sonuca bağlanamasa da gitmeyi göze alıyor.

 Kendi özünden kaçmaya son veriyor ve hem yaşadığı yabancılaşma duygusuyla hem de asıl benliğiyle yüzleşiyor. 

Hatta filmin başlarında bahsettiği Türk Tiyatrosu’nun Tarihi adlı kitabını son sahnede yazmaya başladığını görmekteyiz. Aydın karakterinin artık olmadığı biri gibi davranmayı bırakması filmdeki at sahneleri ile paralellik gösteriyor. 

Aydın atların başlangıçta sadece reklam için bir görüntü olduğunu söylemesine rağmen sonrasında bir at yakalatıyor. Fakat evden ayrılmaya karar verdiği gece o atı serbest bırakıyor.

Bu sahneleri göz önünde bulundurduğumuzda, aslında o at Aydın için olmadığı biri gibi davranmasının bir temsiliydi veya Batılı olmayı temsil ediyordu fakat Aydın artık kendi benliğinden ve özünden kaçmaktan yorulduğu için atı serbest bırakarak kendi bağlarından da kurtulmuş oldu diyebiliriz.

 Filmin son sahnesinde Aydın’ın Nihal’e samimi bir şekilde duygularını ve düşüncelerini mektup yoluyla ifade ettiğini görmekteyiz. 

Ama bu mektubun Nihal’e ulaşıp ulaşmadığı ile ilgili herhangi bir sahne söz konusu değil. 

Bu mektupta, “Beni bir uşağın, bir kölen gibi yanına al ve hayatımıza senin istediğin gibi de olsa devam etmemize izin ver. Beni affet.” şeklinde yoğun teslimiyet içeren ifadelerin yer alması zihinlerde, Aydın karakterinin belki de başından beri tek istediğinin ait olma hissine kavuşmak olduğu düşüncesini oluşturuyor. 

Aynı zamanda Aydın karakteri aslında ait olma hissinin yanında kendimi önemli hissetmek de istiyor. Bu durumun örneği olarak da, kendisine okuyucularından gelen bir yardım talebi mektubunda şahsına yapılan övgüleri okumayı es geçmediği ve İlyas’ın öpmesi için Aydın’ın elini kaldırdığı sahnede gülümseyerek Nihal ve Necla’ya baktığı sahneler verilebilir.

Genel olarak baktığımızda Aydın karakteri üzerinden birçok eleştiriyi bünyesinde barındıran ‘Kış Uykusu’ filmi, bir insanın ne kadar zengin olursa olsun veya ne kadar yüksek dereceli eğitim düzeylerine sahip olursa olsun, kendi özünden ve benliğinden uzaklaşmasının, iç dünyasında bir bölünme meydana getirerek ve kendisine yabancılaşmasına sebep olarak onu uçuruma sürükleyebileceğini göstermektedir.


Kış uykusu filmi,  kadın erkek ilişkilerini aile kopukluğunu ve bu kopukluktan gelen mini depresif anlarına ışık tutmuştur..    

Bu tarz film severler için içinden çıkılamaz duygular için yol gösterici, insan ilişkileri konusunda düşündürücü  uzlaştırıcı bir film keyifle izleyin derim.

Tülin Özkul --Nuri Bilge Ceylan  İSTANBUL 2017

“Kafasında daha fazla fikir barındıran biri, diğerlerinden daha eylemci sayılır. Hiçbir şey yapmasa bile.”

“Karşımızdakini olduğu gibi görmeyip onu tanrılaştırmak, sonra da sanki böyle bir tanrı olabilirmiş de olmuyormuş diye ona kızmak.”

“Keşke benim de kendimi kandırma eşiğim, seninki kadar düşük olabilseydi. O zaman ben de kolaylıkla yapmaya değer şeyler bulup, bu can sıkıntısından kurtulabilirim belki.” 

“Ben basit bir adamım. Ve işin kötüsü, galiba öyle de kalmak istiyorum.”

“Bir kenti tepeden görmek için balona binip havalansan, ister istemez ırmakları, ağaçları, kırları da görürsün. Ama yok, sizin düşünceniz aynı yere çakılıp kalmış.” 

“Bir işe gir asgari ücretle sabah sekiz akşam altı. Çıktıktan sonra halin ve vaktin kalırsa dünyayı kurtarmaya devam edersin yine.”

“Dünya, bizim için yaratılmış bir nesneydi sanki.” 

“Herkes tarafından kabul görmüş pozitif değerlere sahip çıkarak kendini sevdirmeye çalışıyormuş gibi.”

“Vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, korkakların kullandığı sözcükten başka bir şey değildir.” – Shakespeare 

“Aldanmak yaptığımız her işte şaşmaz yazgısı hepimizin. Her sabah parlak işler tasarlar, gün boyu budalalık ederim.” – Voltaire 


''Aslında iyi öğrenim görmüş,adil bir insansın,ancak yeri geldiğinde bu erdemlerinle insanı boğan, küçük düşüren, aşağılan bir hava taşıyorsun.
 Bu dürüst düşünme tarzınla bütün dünyadan nefret ediyor gibisin.
 İnsanlardan nefret ediyorsun çünkü inanmışlık sana göre az gelişmişlik,kara cahillik belirtisi.
Öte yandan herhangi bir inanç,bir ideal taşımıyorlar diye inanmayanlardan da nefret ediyorsun. 
  Halkın  ülkenin  çıkarlarının en önde olması gerektiğini söyler durursun.
 Ama her karşına çıkandan,hırsızmış, soyguncuymuş gibi kuşkulandığın için halktan da nefret ediyorsun.
 Nefret etmediğin insan yok neredeyse.

 Yanlız bir kez olsun durumunu gerçekten güçleştirebilecek,bir davayı savunduğunu kendine bir fayda sağlamayacak duygular beslediğini görebilmeyi ne çok isterdim. 
Ama bu mümkün değil.''





''Karşımızdakini olduğu gibi görmeyip, Tanrılaştırmak, sonra da böyle bir tanrı olabilirmiş de olmuyormuş diye ona kızmak...
Bana biraz haksızlık etmiyor musun?''



''İnsanlar bir yaştan sonra değişmiyor bence, kötü yönleri daha da belirginleşiyor''


''Vicdan genelde korkakların sevdiği bir sözdür. Ve öncelikle güçlüleri  dehşete salmaya yarar.''




''Sen acı çekmemek için kendini kandırıyorsun.''
Aklı başında olan bir insan suçun kendine ait olan kısmıyla ilgilenmeli bence.



''Vicdan ahlakideal ilkeli olmak yaşamın amacı''...
Bu sözler ağzından hiç eksilmedi. 
Birini küçük düşürmek incitmek karalamak istediğin zaman hep böyle sözler söylersin.
Ama  bence bir insan bu kelimeleri bu kadar fazla kullanıyorsa,esas ondan şüphe etmek lazım. 





''Ne demişler biz plan yaparken hayat geçip gider.''




'' Küçükken hürmetimizle büyükken, şefkatimizle sınanırız''







''Çalışmadan geçip giden bir hayat dürüst ve namuslu değildir.''



Ben basit bir adamım ve galiba işin kötüsü öyle kalmak istiyorum. 







''Bizim gençliğimiz kuru geçti Nihal, mutlu olmayı bilemedik. 

Belki bu yüzden mutlu etmeyi de bilemedik.''










''En iyi yıllarım uçup gitti,seninle cebelleşeceğim diye bütün güzel huylarım gitti.''















''Ağlamanın senin bilmediğin başka yolları da var.''










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AVŞA ADASI & ERDEK & KİRAZLI MANASTIRI KEŞİFTEYİZ

YENİ YIL GAZELLEMESİ

ISLAND OF MARMARA

METAMORFOZ GÖKÇEADAM

KAMP VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜNDE ARA ÖĞÜN / SMOOTHİE ÇEŞİTLERİ

Frida Kahlo'nun Renkli Dünyasında Olmak.