GİRESUN KAMP NOTLARIM -YAYLALARDA KAMP KURACAKLARA TAVSİYELER
Giresun, Rize, Artvin, Zilkale, İspir, Şavşat, Kavrun ve Gito yaylası..
Kamp konusunda her ne kadar 2-3 deneyimimiz olsada Karadeniz'de 4 mevsimin zorlu şartlarında kamp yapmak kolay olmayabilr.
Arabamız ağzına kadar eşyalarla dolu, yazlık kışlık giyecekler, mini kamp malzemelerimiz, ve yayla soğuguna maruz kalmamak için battaniye ve yün yorganımız:)))
Karadeniz yayla turumuzun ilk rotası ve ilk durağı göğü delen ulu ağaçları ve yemyeşil yaylalarla bezeli Giresun şehri..
Anadolu’nun kuzeydoğusunda konumlanan şehir, yeşille mavinin buluştuğu, denize doğru uzanan bir yarımadanın üzerinde yer alıyor.
Yarımadanın karşısında ise Karadeniz’in tek adası olan Giresun Adası yer alıyor.
Nefis sahil şeridinin yanı sıra göz alıcı yaylalarıyla da doğa sporları ve tatil alternatiflerine sahip olan Giresun’da, Kümbet, Bektaş, Kulakkaya, Sisdağı, Çıkrıkkapı, Paşakonağı, Gölyanı Obası ve Karagöl yaylasını gezeceğiz..
Derin bir vadinin üzerine sıra sıra dizilmiş minik bungalow evler , uzun çam ağaçları arasında parıldayarak akan dereler ve tabiat harikası kıvamında ruhları dinlendiren görülesi izlenilesi şelaleler inanın görülmeye değer..
Yeşile sarmalanmış Giresun yaylaları inanılmaz bir güzelliği içimizde büyütüyor..
Yapraklardan çiğ damlaları süzülürken , kıvrıla büküle uzanan yollardan Giresun kamp alanımıza yürüyüş grubumuzla birlikte ilerliyoruz..
Yol boyu neşeli sohbetler içindeyiz..
Önderimiz canımız rehberimiz devamlı yeni rotalar çiziyor, kimisi yakın zamanda tırmandığı dağların zirvesinden bahsediyor, kimi de kamp hayatının hem güzelliğini hem de zorluğundan bahsediyor..
Hayatımızın güncel gezi haritası hep birlikte bu güzel insanlar arasında yeniden yazılıyor..
Gecenin en karanlık zamanı ve arabamızdan yansıyan ışık oyunlarıyla ulaşıyoruz kamp alanımıza..
''Yolculuğumuzun ilk başında, Ünye'de çok sevdiğimiz bir ablamızın evinde misafir olmuş sonrasında nefis bir sahil'de çadırlarımızı kurmuştuk..
Biraz erken uyanıp çevreyi keşfe çıktığımı hatırlıyorum.
Gün yeni ağarıyordu, herkes uykudayken ben iyot kokulu denizin keyfini sürüp sahilin kokusunu içime çekiyordum..
Kuşlar etrafıma pervane olmuş, minik deniz taşlarından fotoğraf kareleri yaratıyordum.
Doğa ananın bana armağanı deniz kabuklarını toplamak ise daha da büyük bir keyif oluyordu o anlarda..
Zaman çok çok hızla akıyor bir programdan diğer programa koşuyoruz..
Bazı anlarda ne güç kalıyor ne takatimiz ama olsun yine de yola devam diyerek bilinmezliğin büyüsünde kayboluyoruz.
Hem keşifçiyiz hem de keyfimizin doruklarındayız..
Doğa bizi büyüledikçe büyülüyor..
Şimdi kaldığımız yerden devam ederek 2. durağımızda ki kamp alanımıza geldik bile..
Erafımızı çepeçevre sarmış çam ve ladin ormanlarına karışarak çevreyi inceliyoruz.
Gizemli patikalardan, dağları saran sis deryaları ve el değmemiş orman örtüsünün arasından gizli bir ajan gibi buraya sızmışız..:)))
Sağımız solumuzda yemyeşil bir doğa bize eşlik ediyor, heyecandan yerimizde duramıyoruz.
Böylece; ilk doğal kamp ortamımıza Aymaç Tabiat Parkının el değmemiş bakir ormanlık alanında başlamış oluyoruz..
Gece zifiri karanlık etrafta in cin top oynuyor.
Gece boyu çam ağacı, taze kekik ve yayla havasının billuri temiz havasını ciğerlerimize çekmişiz..
Hava biraz soğumaya başladı hafiften üşümeye başladık gibi..
Çadırımızı kurup, yatağımızı yaptıktan sonra içerisi ılık nefesimizle birlikte hamam gibi..
Gece uykumda çakal seslerinin ulumalarını duyuyorum.
Yırtıcı hayvanların sesleri ürpertici geliyor kulağa..
Zor bir gecenin ama deliksiz bir uykunun güzelliğinde sabaha gözlerimizi açıyoruz.
Dağların en zirvesinde, çam ağaçlarının tam da altında karşımızdaki manzaranın enfes güzelliğinde kahvaltımızı yapıyoruz.
Kamp sandalyelerimiz, kamp masamız ve küçük bir tüple herşeyi halledebiliyoruz.
Masamızda yok yok, peynir, zeytin, yayla balı, taze domates ve biber..
Şükür ve minnettarlık içindeyiz..
Aymaç Tabiat Parkında geçirdiğimiz bu ilk gece tüm tatilimizin harika habercisi..
Bir süre daha buranın tadını çıkardıktan sonra çevrede bulunan diğer doğa harikalarını merak ediyoruz.
Rehberimiz yolumuzun uzun olduğundan dem vuruyor, gidilecek yollar, keşfedilecek yerler bizi bekliyor.
Sık adımlarla kendisini takip etmekten başka çaremiz yok gibi:))
AYMAÇ TABİAT PARKI MESİRE ALANI
Yeni rotamız milli parkın içinde olan Kuzalan şelalesi ve sodalı göller...
Ahşap yolları ve eşsiz doğasıyla öne çıkan tabiat parkının, en dikkat çeken noktalarından biri olan Kuzalan Şelalesi; yükseklerdeki beyaz travertenlerden akarak geliyor ve 4 kola ayrılarak eşsiz bir doğal güzelliği ortaya çıkarıyor.
Sık ağaçlı yapısı ve sodalı gölleriyle , tabiat parkı inanılmaz büyüleyici bir güzellikte..
Sodalı suların olduğu alanı yürüyerek tırmanıyoruz, yol biraz yorucu olsada gördüğümüz her birikinti her doğa harikası bizi kendine hayran bırakıyor.
Sodalı sularını içmeye doyamıyor eski değirmenin olduğu yerde küçük bir mola vererek kalan son suyumuzu da burada içerek bitiriyoruz.
Yukarılara çıktıkça, nefes alışverişimiz değişiyor kalp ritmimiz hızlanıyor..
Yukarı eğimli merdivenler ne kadar rahat görünse de çıkmak oldukça zorluyor bizleri..
Ardımızda bıraktığımız manzara nefes kesici bir güzellikte..
Uzaktan yayılan sisi içinize alıp, dağ çiçeklerini okşayarak seviyorsunuz..
Gökyüzünün ve rüzgarın haşin sesini, saçınızda ve yüzünüzde hissetmek mutlulukların en güzeli..
Orman içindeki devasa ğaçlara, dev yapraklı bitkilere, kırmızıya boyanmış sodalı sulara ve bembeyaz travertenlere hayran kalarak yolumuza devam ediyoruz.
Tabiat parkından büyülenmiş bir şekilde inişe geçiyoruz ..
Yol üstünde gördüğüm köyler ilham verici, uzaktan bakınca karınca boyutunda ince uzun dolambaçlı yollar çok güzel görünüyor..
Fındık bahçelerinden sesler geliyor kulağımıza..
Yol boyu gördüklerimizle selamlaşıyor, açık havada yürüyüşümüzün keyfini çıkarıyoruz.
Mis gibi kokular, rahiyalar çiçek kokuları arasında ufak adımlarla yolumuza devam ediyoruz.
İnişimiz biraz yorucu oluyor fakat; aklımızda Mavi göl'ün hayali var..
Yol boyu elimizde eteğimizde ki ganinetleri yiyerek başlıyoruz inişimize; kış armudu, dalından taze fındık, ve tatlı elma..
Doğa ana yol boyu farklı bir tılsımla bize eşlik ediyor, nihayet Mavi Göl'e varabildik..
Hakikatende en büyüğü 30 metre çapında olan turkuaz renkli mavinin farklı tonlarını gözlerimizin en derinlerine sunan göller karşısında şaşkınlığımızı saklayamıyoruz.
Farklı bir atmosferin içindeyiz..
Kireç taşları ve sodalı suyun etkisiyle turkuaz renge dönen mavi göle hayran kalıyoruz.
Kuzalan Şelalesi Tabiat Parkı‘nın bir diğer öne çıkan güzelliği ise Pamukkale’yi anımsatan beyaz travertenleri oluyor.
Kuzalan Şelalesi ve Mavi Göl‘ün arasındaki yokuş yolu takip ederek görebileceğiniz bu travertenler, ziyaretçiler tarafından pek bilinmese de keşfedilmeyenin peşinde olan biz doğa tutkunlarını fazlasıyla cezbediyor.
60 farklı familyaya ait 129 bitki türü ve 36 familyaya ait 105 kuş türüne de ev sahipliği yapan bu muhteşem tabiat parkının en zirve noktası; deniz seviyesinden 1800 metre yükseklikteki Dikoluk Pınarı ve Marazlı Tepesi..
Hızlıca kamp alanımıza doğru ilerlemekte fayda var, hava değişken yüzünü göstermek için acele ediyor..
Güneşli başladığımız yolculuğumuz yerini bol yağmura ve sise bırakıyor..
KUZALAN ŞELALESİ VE MAVİ GÖL
Yeni rotamız olan yağmur, sis ve tüm doğa harikalarının iç içe geçtiği cennet Alçakbel Piknik Alanına kampımızı atıyoruz.
Burası temiz hava eşliğinde piknik yapmak isteyenlerin bir numaralı tercihi...
Yorgunluk açlık ve hafif bastıran sisin etkisiyle efsunlu bu yerde yemek için hazırlıklara başlıyoruz.
Yemek üresince sohbetler devam ediyor, gün boyu nerelere gittik neler yaptık tek tek üzerinden geçiyorz.
Harika bir manzara eşliğinde yaylalarda yuvarlanmanın, devasa salıncaklarda sallanmanın keyfini sürmüşüz gün boyu..
Yol üstünde keşfettiğimiz @gırıkbahçe restaurant'ta harika bir kara lahana çorbası içmişiz..
Sis bir yandan bastırırken şömine başında keyif yapmışız..
Buralara gelmişken mutlaka yöresel yemeklerin tadına bakmanızı öneririm.
Kara lahana çorbası, lahana diblesi, , pazı mücveri, , laz böreği, fasulye diblesi, pancar sarması, hamsi böreği, mısır ekmeği, fasulye turşusu, ısırgan çorbası, galdirik turşusu yörenin en çok beğenilen yemekleri..
Bana göre yöre evlerde yapılan yemeklerin lezzeti ta burdan arşa çıkar, yağından suyundan el emeğinen çok fark ediyor.
Artık akşam olmak üzere hem yorgunluk hem de açlık bizi zorlamaya başladı..
Yaylalardan köylere köylerden şehir meydanlarına doğru iniyoruz.
Hemen karşımıza çıkan kasaptan güzel bir et alıp akşama nefis bir saç kavurma yapımına hazırlanıyoruz..
Hazır alışveriş molası verilmişken kasabın önünde oturmuş geleni geçeni izliyorum..
Sıra sıra tezgahlarda taze tereyağ , peynir ve mantar çeşitleri satılıyor, esnaf güleryüzlü canayakın..
Fırından tazecik aldığımız ekmek ve simitle birazcık karnımızı doyuruyoruz.
Çoğu tezgahın başında kadınlar var bir nevi gurur duyuyorum yurdum insanımın çalışkanlığıyla..
Alışverişimiz bitiyor, ayrılmadan önce küçük bir dükkandan kovboy şapkası alıyorum.
Yol boyu bana eşlik edecek bu güzel şapkayı başımdan hiç ama hiç çıkarmıyorum:))
Köy yaşamı çok şey katıyor insana elinde olanlara şükrediyor rahat yaşamlarımızın kıymetini bir üst mertebeden kıymetini biliyoruz..
Hep beraber, saçda et kavurmazı yapıp , nezih masamızı şen kahkahalarımız ve topladığımız beyaz papatyalarla taçlandırıyoruz.
Masamızın etrafında oynaşan rengarenk ışıklar, altın bir mücevher gibi yüzümüze yansıyor..
Sohbeti koyulaştırmak istiyoruz fakat yağmur gittikçe bastırmakta..
Erkenden çadırlarımıza çekilme fikri ne kadar kabak tadı versede:)) yaktığımız ateşin başında son bir kahve keyfi yapmaktan bizi kimse alıkoyamaz:)))
Gece karanlık ve her yer ateş duman is kokuyor, uluma ve yırtıcı hayvanların sesleri geceyle birlikte birbirine karışıyor.
Bir gece önce ki Samanyolu ve yıldızlardan eser yok..
Kamboçya ormanını andıran kamp alanımızda göz gözü görmüyor..
Çadırımızın üstüne yağan yağmur ufaktan içeri giriyor, botlarımız , sandalyelerimiz ıslanmış vaziyette:)..
Uzun bir gece uykusu sonrasında tazece canlanmış fresh bir sabaha günaydın diyoruz.
Güneş tanrıçamız nasıl olsa tüm yeryüzünü ısıttığı gibi bizleri de fazlasıyla ısıtıcak ..
Tabi önemli olan kalplerin ısınması gerisi hallolur nasıl olsa:)))
KÜMBET YAYLASI - KOÇKAYA TABİAT PARKI- BİRUN DAĞ EVİ
Şehrin en önemli doğal güzelliklerinden biri olan, gür ormanlarla çiçeklerle bezeli atmosferiyle tertemiz bir havaya sahip Koçkaya tabiat parkı içinde ki Kümbet yaylasına ne söylesek az kalır bence:)).. bakınız: Birun kümbet dağ evi
Kümbet dağ evi hem yaz hem de kış tatili için yer arayanlara bir nimet..
Nefis manzaralı odalar, ateş başı dinlence köşeleri, misafirperfer güleryüzlü personeli ve yayla havasıyla vazgeçilmezler arasında..
Muhteşem fotoğraf karelerine hayat verdiği Kümbet yaylasında her yıl temmuz ayında şenlikler düzenleniyor.
Devasa şato kıvamında yayla evleri , gözün alabildiği sisin içinde beliren tılsımlı vadiler muhteşem..
Ormanların, ahşaba yönelik endüstriyel tasarım için kendini fazlasıyla feda ettiği her şeyi burada bulmak mümkün.
Kütük evler, kütük masalar, oturma yerleri hediyelik eşyalar ve daha niceleri..
Biruni yaylasında kocaman salıncaklar da sallanıyoruz..
Aniden bastıran sisin güzelliğinden kendimizi alamıyorz burada, hem oteller, geziyoruz hem de sıcak bir bardak çayımzı içip yolumuza devam ediyoruz.
Eşsiz havası ve doğasıyla öne çıkan yayla aynı zamanda çeşitli orman güllerine ve vargit çiçeklerine de ev sahipliği yapıyor.
GİRESUN KRATER GÖLLERİ
Giresun’un Dereli ilçesine 57 km uzaklıkta 2754 metrelik bir rakımda birbiri ardına sıralanan Giresun Krater Gölleri‘ne halk arasında Karagöl, Sağrak Gölü, Aygır Gölü ve Bağırsak Gölü gibi isimler verilmiş.
Yaban hayatı açısından da büyük önem taşıyan göllerin çevresinde birçok hayvan çeşidi bulunuyor.
Sunduğu manzaralarla ender görülen görüntülere sahne olan gölün çevresi doğa aktiviteleri için de oldukça uygun olduğundan oldukça rağbet görüyor..
Yaylara çıkmak için altınızda iyi bir aracın olması gerekiyor, belli bir alana kadar araçla ulaşmaya çalıştık fakat; yolların fazla yıpranmış olması nedeniyle çoğu krater gölleri göremeden geri döndük.
Aldığımız yayla havası bize fazlasıyla yetti fakat siz buralara kadar gitmişken mutlaka bu yaylaları görün derim.
''bu gezilerde en çok nelerden etkilendin? diye soracak olursanız tek kelimeyle krater göller derim''
Karadeniz yaylaları baştanbaşa bu göllerle çevrili, her şehrin ayrı bir yaşam kültürü olduğu gibi yaylalarında kendilerine ait buzullarla çevrili krater gölleri mevcut..
Bakış açınızı değiştirerek insan olmanın erdemini keşfetmek ve ruh dunyanızdaki gerçek kişiliğinizle yüzleşmek istediğinizde bu el değmemiş bakir rotalar sizlere çok iyi gelecektir.
Teknoloji ve gerçeküstücülükten uzak, rüyalar ülkesinin en derin en yeşil vadilerinde kaybolarak kendinizi bulduğunuz vakit ise: geri dönmek için hazır olacaksınız..
Yaylalarda çektiğim videoları aşağıya bırakıyorum belki izlemek istersiniz..
Keyifle okumanız ve sonunda eşsiz Giresun yaylalarını gezi rotalarınza eklemeniz dileğiyle..
Sevgiler herkese Tülin Özkul
Eylül 2021 GİRESUN DERELİ - KÜMBET YAYLASI
Etkinlik: CEP DER TREK Trekking ve Yürüyüş Grubu Lideri ZEKİ ÇEPNİ
Yerel Rehber: Mustafa Aydın 0505 3058385 Sosyal Medya , gidosk
Giresun Oryamtiring İl Temsilcisi ve Giresun Doğa Sporları Klubu Yönetimi
GİDOSK
UNUTMADAN!!!
Yemyeşil Giresun yaylalarına gitmeden önce kamp için nasıl hazırlandık? yanımızda neler götürdük? neler yedik içtik? biraz bunlara değinmek istiyorum.
Eminim uzun süreli kamp yapacaklar için bu bilgilerin bir nebze olsun faydası olacaktır diye düşünüyorum.
Mevsim devamlı değişken olduğu için hem yazlık hemde kışlık kıyafet almak gerekiyor.
Öncelik sıcak tutacak mont ve anorak yelek, belki polar bir eşofman ve sweat..
Kışlık bot, spor ayakkabı da almakta fayda var.
Belki daha fazlası da olabilir.
Sıcak tutacak bir hırka, havanın sıcaktan soğuya doğru anlık değişimleri nedeniyle eldiven sapka..
Sırtınızı ve ayaklarınızı sıcak tutacak örgü türü çorap şal gibi şeyler de işinizi görecektir.
Kamp için her ne kadar uyku tulumu, kışlık çadır iş görsede; bana kalırsa yaylalarda kamp kuracaksanız, aracınıza yün battaniye kalın yün yorgan almanızda fayda var.
Böylece ani hava değişimlerinde yaylalarda -18 soğukta olsanız da üşümez donmazsınız..
Hava durumlarına pek aldanmayın gece gündüz ve yaylalarda sıcaklık dereceleri çok fark ediyor.
Tüp mutlaka alın yanınıza, her güne pratik bir yemek pişirme işiniz var...
Konserve olur, makarna olur, bulgur olur iyi bir tavanız varsa bol bol et tavuk ızgara yapabilirsiniz ..
Yaylaya çıkmadan hemen önce tüm alışverişinizi yapıp her şeyinizi yanınızda bulundurun derim..
Ekmeği bol bol alın, kahvaltı için klasik şeyler süt sevdiğiniz kahvaltı gevrekleri olsun yanınızda..
Biz bir ara yufka alıp yol kenarında gözleme bile yapmıştık mesela:)))..
Tabi söylediğim tüm bu ürünler için mini bir araç buzdolabı olması lazım, ya da bu tür şeyleri günlük alıp tüketebilirsiniz.
Minik tencere tava çaydanlık kap kutusu, ve ayrı bir kutu yada çanta yiyecekleri kutusu olmalı..
Yiyecek ve kahvaltılıklarınızı arabada büyük bir kutuda saklayabilirsiniz fakat; masanıza getirdiğiniz herşey minimal anlamda küçük kaplarda olmasında fayda var..
Doğayla baş başa harika Bi yolculuk olmuş, yeni ortaları şimdiden bekliyoruz 😊
YanıtlaSilTeşekkürler, yeni rotalar çok yakında bu sayfalarda olacak:))
Sil